31 Ocak 2009 Cumartesi

giving love a "bad name"

Not To Do List


  1. Drink and run jumping down the stairs when leaving a bar.
  2. Numb yourself with booze and tunes.
  3. Spend more than enough time in front of screen(any screen will do)
  4. Postpone your fun projects(such as building your own light saber, joining navy seals, swimming across Gibraltar etc.)
  5. Sleep more than 6 hours a day.
  6. Fall in love with a girl wearing Space Dye West(useless love projection won't get anybody anywhere, give your self a break- a long one)
  7. Blog meaningless shit 05.25 in the morning.
to be continued...

29 Ocak 2009 Perşembe

To Do List



To Do List!!

- wake gnp up daily!!
- force him to write his thesis an hour after your wake up call!!
- ask him how he is day in and day out!
- buy gnp a coffee if practicable (white chocolate mocha prefered)
- take him out on weekends!
- write to blog regularly!
- remember vicky cristina barcelona barcelona
- do not ever forget 8 seconds rule in basketball!! (IMPORTANT)
- shot through the heart and you're to blame...u give love a bad name

27 Ocak 2009 Salı

eyleme çağrı

"inaction is a weapon of mass destruction!"
diyorum ve under constructionZzz yazarını titreyip kendine gelmeye, kulaklarından gün be gün fışkıran yaratıcı enerjiyi buraya da bulaştırmaya davet ediyorum.

içinizdeki maymun iştahını yeni postlar ile bastırınız!...

18 Ocak 2009 Pazar

gerçekle karşılaşma anları

"an" olmaktan öteye gitmeseler de.. bir ömürlük izler bırakırlar günümde, hem de her seferinde.


milyonlarcasından bir tanesi olan herhangi bir cocacola kutusunun kırmızısının ya da masada duruş şeklinin eski sevgiliyi anımsattığı rastgele ve olağan "flashback"ler değil kastettiğim.


bir kapı gıcırtısının, herhangi bir ayak sesinin, loş bir odadaki ufak bir tıkırtının anımsattıkları da değil. taze bir ayrılık acısının derin hüznü, hiç değil.


daha ziyade.. barıştıklarımızın, unuttuklarımızın, kabullendiklerimizin, bizi biz yapanların büyük birer parçası olan yaşanmışlıkların yeri gelip de canımızı yakmaya çalıştığı anlar. hep de bunu başarmanın sinsice bir yolunu bulan anlar..


geçenlerde bunlardan birini yaşadım, o kadar sıradan ve kamufle bir olaydı ki! gece gelip çattığında kafam yastıkla buluşunca farkettim ne kadar dokunduğunu..


istiklal caddesinde yürürken -ki bunu pek sık yapmam-, body shop'a girdim, dudaklarım çok çatlıyor diye şu dudak-çatlatmayan-şeylerden almak istedim. tabii ki içimdeki küçük tüketim toplumu cüceleri sağolsun, çıktığımda torbamda dudak-çatlatmayan-şeylerden fazlası vardı.. önemli olan torbamın içeriğinden ziyade, alışveriş sırası mağazadaki satıcıyla aramda geçen dialog. ne zamandır şu meşhur body shop "scrub"larını denemek istiyordum; bunlarla ilgili bir muhabbete girmiş bulunduk sevgili görevli ile... laf lafı açtı, pek tabii bana o scrub ile beraber bir de o keselenme işini gerçekleştirebilmem için eldiven şeklinde olan keselerden satma nonktasına geldi. fikri takdir etmediğimden değil, teknik imkansızlıklardan dolayı demiş bulundum ki "ama ben sırtımın heryerine yetişmem ki bununla kese yapmak için?" günümde iz bırakan cevabı yedim suratıma tokat gibi, suratında karnı tok bir gülümsemeyle: "eşinizden destek alacaksınız tabii." bitti mi sanıyorsunuz.. yanılmayın. o kadar kolay biter mi. acımasızca devam etti: "sizin gibi bir bayanın yalnız olduğunu hayal bile edemiyorum". sevgili mağaza görevlisinin cinsel tercihi her cümlesinin her kelimesine o denli yansıyor olmasaydı bana vahşice yazdığını bile düşünebilirdim ayaküstü ama heyhat!..


laylaylom alışverişimi tamamlayarak olay mahalini terk ettim pek tabii, torbamda bir dudak-çatlatmayan-şey, bir meşhur body shop scrub’ı (hindistan cevizlisinden), bir çift kese eldiveni (turuncu!), suratımda bir gülümseme (tatmin olmuş küçük tüketim toplumu cüceleri).


Sonra galiba sinemaya gittim.. çıkınca birşeyler yedim. Araya konuşmalar girdi, kalabalık, insanlar ve olaylar.. sonra eve döndüm. Gece geldi çattı, banyo vakti..


Sırtımı keseleyecek kimsem yok ki benim!.. Sırtım kirli gezeceğim bundan böyle, yalnızlığımın sırtıma yansıyacağını aklıma getirmezdim! Şu sapı olan sırt temizleme şeylerini ondan mı yapıyorlar acaba diye sordum kendime, benim gibi tek başına sırtını temizlemek zorunda kalan insanlar için!.. bu gibi pek çok saçma sapan fikirle boğuşmam sonrası anladım ki kendime sımsıkı sarılmak için iki koskocaman, upuzun kolum var!


Sonsuza kadar self servis..



Orta yaş krizi öncesi sıradan bir histeri silsilesini daha geride bıraktıktan sonra, Vicky Cristina Barcelona’yı izledim değerli blog ve sayın okurlar. Şiddetle tavsiye ediyorum, hele ki Bardem’i ve Cruz’u sevenlerdenseniz, çift olarak kesinlikle görülmeye değerler. Frida ayarında bir tat bıraktı bende, çok hoşuma gitti, tekrar tekrar izlemek isteyeceğim, hatta her seferinde gitmek gerek bu memlekete diye düşüneceğim; belki öyle bir aşk bulmaya, belki öyle bir aşkı bulmuşları yad etmeye.. kişisel “kronik tatminsizliğimin” köküne inememiş bir birey olarak çift olmaktan epey uzak olsam da, kollarım artık benimle barışık, hem sırtımın heryerine erişebiliyorum (:


Ayrıca body shop’ın dudak-çatlatmayan-şeyleri bir işe yaramıyor!

15 Ocak 2009 Perşembe

karaciğeri yenileyen bir PS3 e bedavaya sahip olun!



Playstation 3 enteresan bir kutu sevgili arkadaşlar. Evet evet, çok enteresan.... Video oynatabilen blueray disk i dahi destekleyen, media center olarak kullanabileceğimiz ve oyun oynadığımız Voltran tadında heryerinden bişey çıkan güzel tasarımlı kutumuz. Kullanma kılavuzunda olmayan bir özelliği daha var. İnanılmaz bir şekilde parasını çıkartan, hatta üstüne para katan yegane bir alet bu... Ayrıca Karaciğeri düzenlediği mide ekşimelerini azalttığıda bilinenler arasında...
Bu blogda size nasıl bedavaya playstation 3 sahibi olursunuz onun anlatacağım arkadaşlar.
Hepsiburada.com dan aldığımız bilgi ile bugün bir PS3 ü 1000ytl civarı bütçe ile satın alabileceğimizi anlıyoruz.. Bunu kredi kartı ile 6 aya böldüğümüzü varsayarsak, aylık 166,66 tl'ye geliyor.
Bu teoremde kabul etmemiz gereken temel bir kural var.
1-) Ne kadar çok kazanırsam, O kadar çok harcarım.

Sosyal hayatta, alemlerdeki duruşunuz, karakteriniz önemlidir.


Arkadaşlarınızla dışarı çıktığınızda, ısmarlayan bir yapıya mı sahipsiniz? gece boyunca içiyor musunuz? Kredi kartını kolay ulaşım için gömleğinin sol üst cebinde mi taşıyorsun?
Haftanın kaç akşamı eğlenmeye çıkıyorsun? Her pazar başka bir grupla bi bruncha mı gidiyorsun.. Bunların muhasebesini kafanızda yapın bakalım..

TunçBerk

Kafadan bir eleman alalım adı TunçBerk olsun arkadaşlar.. TunçBerk ne kadarda cadde çocuğu isimli olsada ps3 e para ayıramamaktadır ancak moda durumu olduğundan epeyde bi canı çekmektedir insanların evlerine gidip PES oynamaktan sıkılmıştır.. GEl gelelim hayta arkadaşımız evde kurtlanıyo sıkılıyo, basıyo arkadaşlarına gidiyor, bişeyler yapıyor. O bar senin bu bar benim gönül adamı.. Hop TunçBerk dur! yapma böyle.

Dur TunçBERK DUR


Tunçberkin hafta içi dışarı çıktığında 40tl hafta sonuda dışarı çıktığında 70tl harcadığını ön görürsek..
Tunçberk gitsin hemen bir PS3 alsın , Haftanın 2 cuma akşamı ve bir çarşambasını evde geçirsin arkadaşlarını çağırsın PS3 oynasın.
Playstation ın aylık taksiti 166,66 ytl olduğuna göre arkadaş cuma akşamları çıkacağı parayı kenara ayırsın.. 6 ayda bedava PS3 sahibi oldun. Alkolde almadın karaciğer dinlendi.. midende ekşimez.

Oh oh ne güzel Tunçberk aferin.
Hadi canım benim hadi güzelim adam ol aferin!

AKıllı ol böyle devam et, daha sonra bide Full HD çak salona, kendine gel.

14 Ocak 2009 Çarşamba

Farklı Yemek Anlayışları - Farklı Toplumlar


Sevgili Blog,

Öncelikle yemekler üzerinde ilişkilere yapılan bu lezzetli blogların hayranı olduğumu ve yazmakta olduğum bu blogun Sayın Genus Non Perit(bundan böyle GNP olarak anılacaktır.) ve Sayın Raspberry Swirl ithaf ettiğimi belirtmek isterim.

Yazının başlığından anlaşılacağı üzere burada senin vasıtan ile sayın okuyucularımızla paylaşmak isteğim konu farklı yemeklerin farklı kültürlerdeki yeridir.

İncelememize Kıta Avrupasından başlayacağız. Şahsi olarak daha tanışık olduğum bir ülke ile başlıyorum, İtalya. Sevgili blog, hepimiz "Pasta" olarak adlandırılan İtalyan makarnasına(bundan böyle pasta olarak anılacaktır.) aşinayızdır. Kendisi bir ara ülkemizde furya olmuş, sonra vasatlaşmış bir menüdür.(Furya olup vasatlaşma ve farklı kültürlere ait yemeklerin farklı ülkelerdeki etkilerini daha sonra detaylı olarak inceleyeceğiz.)

Pasta sevgili blog, İtalya denen ecnebi ülkede her akşam yemeğinde yenen, sindirime yardımcı olan bir tabaktır. Yani İtalyan kültüründe pasta iştah açıcı/sindirime yardımcı tabak olarak kullanılmaktadır. Yani Türk kültüründe çorbanın yerini İtalyan kültüründe pasta doldurmaktadır. İtalyan kültüründeki ana yemelerin belli başlıları deniz ürünleri, kırmızı ve beyaz et'tir.

Daha batıya bakacak olursak, Ada olarak da adlandırılan İngilimanya'da durumun tamamen farklı olduğu görülmektedir. İtalyan mufağının ana yemeklerinin başında gelen ve çok geniş bir yelpazeye sahip olan deniz ürünlerinden balık İngilimanya'da yanına Allah'ın patetes kızartması ekleştirilerek Fish & Chip adı altında ayak üstü tüketime yönelik(fast food) olarak pazarlanmaktadır. Yani bir kültürün ana yemeklerinin şahı iken başka bir kültürün çabuk tüketim mamülü olabilmektedir çeşitli yiyecekler.

Birçok kültürde yemek olarak algılanmayı bırakın insanın en iyi dostu olarak tanımlanan Kuçu Hayvanı(bundan böyle köpek olarak anılacaktır.) Kore ve Tayvan gibi uzak doğu ülkerinde yemek olarak algılanmakta ve gerek ana yemek gerekse iştah açıcı olarak tüketilmektedir.

Çalışmamla sevgili okurlarımızda farkındalık aratmak istediğim ana unsurlardan biri farklı yemeklerin faklı kültürlerde çok farklı konumlara sahip olabileceğidir. Yani bir insan makarna ya da çorba olabilir ancak hangi toplumda makarna ya da çorba olduğu, makara ya da çorba olmasından daha belirleyicidir.(Bkz. Doğru zamanda doğru yerde olmanın önemi!)

Pasta üzerinden doğru zaman ve doğru yer kavramını inceleyecek olursak;
1990'lardan önce Türkiye'de pasta kavramı hiç yaygın değildi ancak 90'ların sonu ve 2000'li yılların başında yakaladığı başarılı çıkış trendi ile Türk kültüründe yerini aldı. Peki bunun doğru yer ve doğru zamanla ne ilişkisi var? 90'ların sonundan önce makarna olan insanlar Türkiye'de geniş olarak "Ana Yemek" statüsüne sahipken bu tarihlerden sonra birçoğu pasta kişileri ile karıştırılıp pasta(yani iştah açıcı/sindirime yardımcı insan) muamelesi görmüştür. Bu sıkıntıyla başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerimizde daha çok karşılaşılmıştır ve karşılaşılmaktadır.
Daha küçük şehirlerimizde ve kırsal kesimde aynı ürünün türevi olan buğday bazlı yiyecek, "makarna" olarak algılanırken metropollerde ve büyük şehirlerimizde "pasta" olarak algılanmaktadır.

Yukarıdaki paragraftan anlaşılabileceği gibi aynı yemeklerin farklı anlaşılması için farklı toplumlardaki karşılığına bakmak şart değildir. Bölgesel ve hatta kişisel olarak bu algı değişebilmektedir.(Farklı ülke ve kültürlerin farklı insanlar olarak algılanarak yazının yeniden incelenmesi önem arz etmektedir.)

Yani sevgili blog, biz metropol insanları olarak çok büyük sıkıntı içindeyiz. Hem hangi yemek olduğumuzu tanımlayabilmek hususunda hem de hangi tabak olarak(iştah açıcı - ana yemek) tanımlandığımızı anlamak konusunda.

Doğu ve Batı arasındaki köprünün en göbeğindeki metropol çocukları olaran bizler içimizdeki Anadolu Çocuğu, Avrupa Enteli, Amerikan Conisi ve Japon Anime Karakteri boğuşmasının kurbanıyız...

Ama yine de ümitliyiz...zira(zira ne ki??) birinin iştah açısı-sindirim yardımcısı-ana yemeği olarak harcansak da zaman zaman, biliyoruz ki çorbasıdan makarnasına salatasından tatlısına birilerinin tüm gıda ihtiyacını karşılayabilecek besin değeri yüksek gıdalar haline gelibilecek durumdayız. O güne kadar bayatlayıp çürümezsek, hiçbir yemeğin başlı başına veremediği gerek fiziksel gerek ruhsal gustoyu ve tatmini sağlayacağız. Keep the Faith(Dinleyiniz Jon Bonjovi, aynı isimli albümden)

Bon apetit!!

Saygılarımla,

TRICREA
İleri İlişki Gastronomu(Ukalalığımı mazur görün:)

Macaroni vs Soup

(soup is good food'a ithafen...)

Kadim dostum raspberry ile paylastigimiz corba-ana yemek sorunsali uzerine ana yemeklerden makarna takildi aklima sevgili blog. "Makarna ana yemektir." genel gecer kuralina istinaden su humblezade denememde bu dostumuzu yakindan gozlemlemek raspberry'nin idealar dunyasinda yeni kivrimlar edinmesine yol acabilsin temennisindeyim.

Bu bilimsel calismada cikis noktasi olarak alinacak sorular sunlardir: "Makarna ana yemek olmayi hak ediyor mu?" ya da "Ana yemek olmak cok mu matah bi seydir ki?"

SelvaGida'nin belirttigi uzere, "(...)makarna ziyafet sofralarının ana ve ilk yemeğidir. Her yemekle buluşabilir(...)"(1). Fakat yazar, ayni eserinin degisik yerlerinde makarnanin ana yemeklerden sonra da tuketildigini, bazen de degisik sofralarda ara sicak olabildigini belirtmistir(2). Hatta eserinin son paragrafinda "Makarnayi baslangic yemegi olarak tuketin." demek suretiyle kafalarda iyice bir soru isareti birakmistir.

Bilindigi uzere makarna karbonhidrat bakimindan zengin bir besindir. Kolay tokluk hissi verir fakat bu tokluk hissi yanilticidir. Zira makarna tuketiminin uzerinden bir saat gecmekle acikma hissi baslar ve icdinamiklere de bagli olarak 2 saat sonunda maksimuma ulasir. Dopamin hormonunun salgilanmasini harekete gecirdigi icin de mutluluk hissi verir. Bu veriler isiginda ulkemizde ana yemek olarak tuketilen makarna gibi gecici bir tokluk ve mutluluk hissi veren ana yemek olmaktansa cizgisini koruyan kasarli domates corbasi gibi kendinden emin ve kaliteli bi baslangic olmanin daha etkileyici olacagi kanaatindeyim. Zira makarna yiyenin yukardada belirtildigi gibi buzdolabini, menuyu, etc... acip baska ana yemeklere bakmasi an meselesidir. Makarna yiyenin(!) mutlulugu gecicidir.


"Makarna fabrikalarının %40’ı gaziantep ve çevresinde, %35’i orta anadolu’da ve %25’i de ege bölgesi’nde yer almaktadır. Sektörde arz fazlası sorunu yaşanmaktadır.
Makarna tüketiminin en fazla olduğu Marmara Bölgesi’nde kişi başına tüketim 6,5 kg/yıl civarında iken, Doğu Anadolu Bölgesi’nde kişi başına makarna tüketimi 3,6 kg/yıl’dır.(...) Son yıllarda makarna tüketiminde Iç Anadolu Bölgesi ile Akdeniz Bölgesi’nde artış yaşanmaktadır. Tüketim miktarının yanısıra makarna tercihinde de bölgesel farklılıklar bulunmaktadır.(3)"

Sonuc olarak yukaridaki bilgiler de bize gostermektedir ki Marmara Bolgesi'nde yasamina devam eden bireyler olarak makarna olmak bizim bunyemize uygun degildir. Ama makarna tuketmek konusunda ustumuze yoktur. Demek ki bazen yanlis anlamalar sonucu ana yemek olarak makarnayi secebiliyoruz. Evet ama sevgili blog... Hangimiz makarna olmadik ki zamaninda?

Afiyet olabilir...

p.s: Corbaya bandiracak ekmek bulamiyorsaniz pasta yiyin.
-----------------------------------

(1) (cevrimici) http://www.selva.com.tr/PratikMakarnaBilgileri.aspx?page=makarna_yasam
(2) a.g.e, parag. 8-9
(3) Uzum, "Makarna", Eksisozluk Yayinlari (www.eksisozluk.com), s.2.

13 Ocak 2009 Salı

soup is good food

süregelen çalışmanınZzz -uykuya ve uyanıklığa rağmen- kesintisizliğini koruduğu yegane mekan kalbin iştahına dair fikirler düştü aklıma.

"ben" dahilinde, kalbimin en birinci gıda maddesi ruhum olmakla birlikte (bkz. fmcg); aşkın ve ilişkilerin sistematiği üzerine dilde tüy bitirmek gerekirse az biraz... düşündüm ki romantik oyunların yorgunu bir bünye olarak blog'un damak tadına kısmen katkıda bulunabilirim.

kıymetli olguları sıradanlaştırma, lüzumsuz çoklama ve jenerikleştirme yoluyla dejenere ve deforme etmelerden yola çıkarak domatesle başlayan, avokadoya uzanan ve yer yer karabibere bulanan serüvenim beni dün gece küçük arabamı kullanırken trafiksiz tem'de ÇORBAya vardırdı!

tam da o sırada hattın öbür ucunda olduğundan sesli düşüncelerimi duyan genus non perit'i de hemfikir ettim kendimle, onu bana kattım... yine de bir ana yemek edemedik sevgili okur (ince bir mesaj kaygısı: keza yorumlarına aç ve açığız.)

birden aydınlandık aslında ilişkilerin de her gün tükettiğimiz öğünler gibi olduğunu farkedince.. ve ben, çorba konusunda takıldım kaldım!

Romantik alemin çorbası olmaktan muzdaribim be blog. Bir “ana yemeğe terfi edemeyiş” sendromu. Semptomlar stabil: herşey çok güzel, ama elveda. Henüz ekarte etmenin yolunu bulamadım, çıkmazlardayım blog.

Çorbanın hiçbir zaman sahip olamayacağı o ana yemeğin verdiği tokluk potansiyeli, “tamamdır bu iş” hissi.. çorba sadece ilerisi için bir basamak, bomboş mideyi ağır bir yemekle doldurmadan önceki güzel kısım. Hafif, sıcacık bir arabulucu.



Aslında biraz da “ara sıcak” durumu söz konusu bünyede, yılların getirdiği deneyimle orantılı olarak. Sadece çorbaya yüklenmek istemiyor bir yanım, çorbanın egemenliğini o soğuduktan çok sonra da sürdürme kapasitesi olan ara sıcak aslında çok da yolunda giden bir ilişkiymiş görünümündeki kandırmacaları, paçanga böreğini, sigara böreğini, mantar soteyi filan kapsıyor biraz. Tadı damakta kalıyor; bir yandan yudumlanan içki ile çakırkeyfe doğru çıkılan gezintideki hafif esintiyi andırıyor..

Ah be blog. Ara sıcak da karın doyurmuyor ki. Hiçbir zaman yola çıkış sebebi olmuyor. Mangal yapılan bir akşamda çorbaya yer bile bulunamazken, etler ateşle buluşup da pişene kadar tüketilen ara sıcak yine sadece bir bağlaçtan, bir geçiş cümlesi olmaktan öteye gidemiyor: harika birisin, ama ben başkasını seviyorum*.

Dünya duruyor kimi zaman, ben dönüyorum. Bazen kendime.. bazen kendimden de öteye. Rakı şişesindeki balık görseli bu cümleyi daha büyük bir başarıyla tamamlayacak olsa da.. bunu sen de ben de çok iyi biliyor olsak da bu sefer kosskocaman bir kazanla idare edeceksin. Bir çorba kazanıyla. Ben bundan daha iyisi olmayı başarana dek.. en iyisi bu korkarım.

Şimdilik bu kadar, çünkü DOMATES çorbam için biraz kaşar peyniri rendeleyip biraz KARABİBER çekmem gerek. Sen de ben de farkındayız ki, ana yemeğe erememiş bir bünye olarak tatlı/meyve başlığı altında adı anılan AVOKADOnun henüz mizacımızla uzaktan yakından alakası yok. İlla söyleteceksin…..

Afiyet olsun -yersen-.

* Kanat, Kanat, Kanat (2050). The Transformation: From relationship to relationshit. A success story -inverted-, vol.1, pg13-19.

(o zamana dek bölünüp çoğalmayı başarmış olucam, kendimden dallandırıp budaklandırıp ürettiğim benciklerle ortak çabamızın ürünü makalemizden referans göstermem umarım kıskanç zihinlerin tepkisine yol açmaz.)

9 Ocak 2009 Cuma

beer vs wine


  • bira muhafazakardır, şarap aristokrat.
  • bira orhan gencebaydır, şarap... frank sinatra.
  • şarap bira olabilir, ama bira şarap asla.
  • biram olmadan asla, şaraba param yeterse.
  • bira lokal, şarap import.
  • (bira) "bu akşam içelim abi..." VS "bu akşam şarap içelim abi.."*
    * bira arabadır, şarap cadillac.
  • bira amcamdır, şarap istanbul üniversitesi hukuk fakültesi rektörü!
  • bira TRICREAdır, sarap bluesman.
  • raspberry swirl romdur, genus non perit whiskey.
  • bira işetir, şarap susatır... çaktırmaz.
  • bira novalgindir, şarap apranax fort.
  • bira "killing in the name of"tur, şarap "wish you were here."
  • bira nevizadedir, şarap nişantaşı.
  • bira "gürol ağırbaş"tır, şarap ortaçgil. (rakı da erkan oğur.)
  • bira bon jovi'dir, şarap massive attack.
  • bira rock'n roll'dur, şarap lounge.
  • bira erkektir, şarap kadın.
  • bira çocuktur, şarap olgun.
  • şarap aşktır, bira sex.
  • bira munich'tir, şarap paris!
  • bira lock stock and two smoking barrels'dır, şarap eternal sunshine of the spotless mind.
  • bira "the roof is on fire"dır, şarap "brain damage" (anlayana).
  • bira "the wall"dur, şarap "the divison bell".
  • bira "what do you want from me"dir, şarap "coming back to life".
  • whiskey ağlama duvarıdır, cardinal melon THALES.
bir raspberry swirl ve genus non perit ortak yapımıdır! ona göre.

8 Ocak 2009 Perşembe

Önsöz...

Çok dostane insanlar davet etti beni bu bloga. Bende kıramadım kabul ettim. Bir blogtur gidiyor, herkes birseyler yaziyor, fikirlerini paylasiyor. Anlik superstar egolarimizi internette doyurur olduk.Ne mutlu bize hepimiz bir yildiziz artik...
Peki simdi ne olacak.. Belki ilk baslarda birbirimizin yazilarini okuyup eylenecegiz ama önemli olan sonrası... Birsüre sonra feci bir blog yarişi başlayacak ve bu dostane insanlar ezeli bloh rakipleri olacaklar.. Kiminki en çok okunmuş, kimin en cok profili gösterilmis efrnim bunlarin savaşi olacak...
Ben blogumu yazar işime bakarim arkadaşim diyip geçen adam yalan söylüyordur bu biline....

"Giriş" bölümünde görüşmek üzere
Kendinize iyi bakin degerli, zamanı cok okurlar

Yorumlarla yaşıyorum



Sevgili blog,

Öncelikle yazı karakterlerinin arasında Calibri olmadığı için seni kınayarak başlamak istiyorum. Efendi ol kendini geliştir yoksa ilk blogdan böyle fırcayı yersin.

Ben yorum okumayı çok severim bilir misin blog? İçinde mesaj kaygısı olanları daha çok, ama en çok içinde "jenerik" kelimesi geçenleri... Bir yorumda "jeneriğin müziği" ibaresini gördüm ve kendimden geçtim.

"Jeneriğin müziği" deyince aklıma domates geldi blog. Ant dağlarının bağrından kopup da gelen sonra bizden olan o güzel sebzeler/meyveler.(1)O güzelim domatesler o kadar bizden olmuşlardır ki insanlar onları jenerik bulur artık... üzücüdür bu, kara biberin kaderini(2) domatesin paylaşması... Demek ki kader birliğinin olması için aslında türdeş olmaya bile gerek yok! Hayat böyle mucizelerle dolu süper bir şey işte blog..

Ben bugün bunu öğrendim??
- Avokado jenerik değildir.

Ben bugün bunu pekiştirdim:
-Domates jenerik bir şeydir.

Bugün bütün bunlardan ben bugün bunu çıkardım ?
-Avokadolar da bir gün jenerikleşecektir, tıpkı kara biber ve domates gibi...

Günün özlü sözü:
Avokado oldum dememeli, domates olabilirim aman ayağımı denk alayım demeli.
Sir Alex Fergusson




---------------------------------
(1) bu konuda doktrinde tartışma var - bu konu başka bir blogda incelenecektir

(2) bkz.kara biberin geçmişi ve baharat yolu, s.317, Osman Gerçel, 1998,Beta Yayınları, İstanbul

lazyinasyon


Malzemeler:

- www.yemeksepeti.com
- Kosedeki marketin telefon numarasi
- PS3
- Laptop

- Bol bol DVD
* lebowski tercihen
- Votka, sut, kahlua
* Kahlua malum pahalidir. Ogrenciler icin tekel kahve likoru ucuz bi secenek olabilir. Baileys kullanan zirtapozlar da yok diil(ben). (Cardinal meloncu raspberry, duy sesimi!)
- Premier lig
*emreli, okanli inter??!
- Yatirilmayi bekleyen faturalar
- Koltuk
- Halı
* it really tied the room together.

Hazirlanis:

Oda sicakliginda rahat koltuga uzanilir. iki olcek votka, bir olcek kahlua, acik da sut bardaga konulur. kulak memesi kivamina gelene kadar karistirilir. Ekranda Riverside Tuncay kirmizi yanaklariyla sus isareti yapiyordur tahminen saclarini arkaya ata ata kosaraktan. Eldeki iddaa kuponu livescore.comdan takip edilir. Faturalara dokunulmaz, onlar tabak kenarinda sus islevi goren nane gibi luzumsuzdur.
Fonda X-Press 2'dan Lazy calar. Bunye servis yapmadan once uzun bi sure koltukta dinlendirilir.

Afiyet olabilir.

7 Ocak 2009 Çarşamba

a tribute to those who love stating the obvious


applikasyon



Blogumuzun cesitli yazi departmanlarinda gorevlendirilmek uzere;

- Bu sektore yillarini vermis de kafasinda siyah tek sac kalmamis,
- Sonuç odaklı düşünerek çözüm üretebilen,
- İletişim becerisi kuvvetli,
- Iyi derecede Ingilizce bilen,
- Esnek calisma temposuna ayak uydurabilecek,
- Seyahat engeli olmayan,
- Cumartesileri de calisabilecek,
- Erkeklerde askeri gorevini tamamlamis,
- Bayanlarda sari, kisa sacli (mavi ya da yesil goz tercih sebebidir.),

yazar arkadaslar aramaktayiz.

p.s: biz sizi aricaz.

and then it all started with a new post..

kendinden bağımsız blogumuza hoşbuldum.

sektorizasyon


Itiraf ediyorum sevgili blog...evet...Farkli sektorden biriyle onun sektorune yonelik bir aktivitede bulunurken kasilanlardanim. Hos isbu yazi da benim sektorume girmediginden ve ilk yazim olmasindan oturu bende rookiesel heyecanlar yaratmiyor degil...Olsun kendi isimin patronuyum burda.

Gecen gun sinema-tv mezunu bir arkadasimla sinemaya giderken birkez daha hissettim bu eski korkumu...Oncelikle rahatlikla soyleyebilirim ki sinema sektorunden arkadaslarda bi cesit yer obsesyonu mevcut. Kompulsif derecede degiller ama... Kontrol altinda tutmayi becerebiliyorlar. Koltuk secimi onemli anladigim kadariyla. Perdeyi ortadan ikiye bolecek sekilde ve koltuk sira adedinin en ortasindaki sirada oturmaya gayret gosteriyorlar. Bu mumkun degilse koltugun ortada olmasi kafi geliyor... Sozu gecen baslangic gerginligi film sirasinda "acaba benden farkli ne goruyor sahnede?" icsorularini takiben sessiz kalma hakkinizi butun film boyunca kullanmaniza ve acik da killanmaniza sebebiyet veriyor. En buyuk korku, film sonunda gelmesi muhtemel bir "filmi begendin mi?" sorusu...Cevap verebilmek icin lutfen egonuzu evde unutunuz...

Son olarak bir de film bitimindeki casting bolumunde gerginlik yasanmasi muhtemel...Film sonunda yazilar cikmaya basladigi zaman sektor disi bir vatandas olarak montumu giymeye yeltendim. Saygi cercevesinde oturup butun casting bolumune bos gozlerle bakmak gerekiyormus sanirim.

Muzisyen baska bir arkadasimla caz konserine gidicem bi dahaki sefere. Laneti simdiden ustume cokmeye basladi. Onu da yazarim bi ara. Benim yasadigim korkulari sen yasama blog.