14 Ocak 2009 Çarşamba

Farklı Yemek Anlayışları - Farklı Toplumlar


Sevgili Blog,

Öncelikle yemekler üzerinde ilişkilere yapılan bu lezzetli blogların hayranı olduğumu ve yazmakta olduğum bu blogun Sayın Genus Non Perit(bundan böyle GNP olarak anılacaktır.) ve Sayın Raspberry Swirl ithaf ettiğimi belirtmek isterim.

Yazının başlığından anlaşılacağı üzere burada senin vasıtan ile sayın okuyucularımızla paylaşmak isteğim konu farklı yemeklerin farklı kültürlerdeki yeridir.

İncelememize Kıta Avrupasından başlayacağız. Şahsi olarak daha tanışık olduğum bir ülke ile başlıyorum, İtalya. Sevgili blog, hepimiz "Pasta" olarak adlandırılan İtalyan makarnasına(bundan böyle pasta olarak anılacaktır.) aşinayızdır. Kendisi bir ara ülkemizde furya olmuş, sonra vasatlaşmış bir menüdür.(Furya olup vasatlaşma ve farklı kültürlere ait yemeklerin farklı ülkelerdeki etkilerini daha sonra detaylı olarak inceleyeceğiz.)

Pasta sevgili blog, İtalya denen ecnebi ülkede her akşam yemeğinde yenen, sindirime yardımcı olan bir tabaktır. Yani İtalyan kültüründe pasta iştah açıcı/sindirime yardımcı tabak olarak kullanılmaktadır. Yani Türk kültüründe çorbanın yerini İtalyan kültüründe pasta doldurmaktadır. İtalyan kültüründeki ana yemelerin belli başlıları deniz ürünleri, kırmızı ve beyaz et'tir.

Daha batıya bakacak olursak, Ada olarak da adlandırılan İngilimanya'da durumun tamamen farklı olduğu görülmektedir. İtalyan mufağının ana yemeklerinin başında gelen ve çok geniş bir yelpazeye sahip olan deniz ürünlerinden balık İngilimanya'da yanına Allah'ın patetes kızartması ekleştirilerek Fish & Chip adı altında ayak üstü tüketime yönelik(fast food) olarak pazarlanmaktadır. Yani bir kültürün ana yemeklerinin şahı iken başka bir kültürün çabuk tüketim mamülü olabilmektedir çeşitli yiyecekler.

Birçok kültürde yemek olarak algılanmayı bırakın insanın en iyi dostu olarak tanımlanan Kuçu Hayvanı(bundan böyle köpek olarak anılacaktır.) Kore ve Tayvan gibi uzak doğu ülkerinde yemek olarak algılanmakta ve gerek ana yemek gerekse iştah açıcı olarak tüketilmektedir.

Çalışmamla sevgili okurlarımızda farkındalık aratmak istediğim ana unsurlardan biri farklı yemeklerin faklı kültürlerde çok farklı konumlara sahip olabileceğidir. Yani bir insan makarna ya da çorba olabilir ancak hangi toplumda makarna ya da çorba olduğu, makara ya da çorba olmasından daha belirleyicidir.(Bkz. Doğru zamanda doğru yerde olmanın önemi!)

Pasta üzerinden doğru zaman ve doğru yer kavramını inceleyecek olursak;
1990'lardan önce Türkiye'de pasta kavramı hiç yaygın değildi ancak 90'ların sonu ve 2000'li yılların başında yakaladığı başarılı çıkış trendi ile Türk kültüründe yerini aldı. Peki bunun doğru yer ve doğru zamanla ne ilişkisi var? 90'ların sonundan önce makarna olan insanlar Türkiye'de geniş olarak "Ana Yemek" statüsüne sahipken bu tarihlerden sonra birçoğu pasta kişileri ile karıştırılıp pasta(yani iştah açıcı/sindirime yardımcı insan) muamelesi görmüştür. Bu sıkıntıyla başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerimizde daha çok karşılaşılmıştır ve karşılaşılmaktadır.
Daha küçük şehirlerimizde ve kırsal kesimde aynı ürünün türevi olan buğday bazlı yiyecek, "makarna" olarak algılanırken metropollerde ve büyük şehirlerimizde "pasta" olarak algılanmaktadır.

Yukarıdaki paragraftan anlaşılabileceği gibi aynı yemeklerin farklı anlaşılması için farklı toplumlardaki karşılığına bakmak şart değildir. Bölgesel ve hatta kişisel olarak bu algı değişebilmektedir.(Farklı ülke ve kültürlerin farklı insanlar olarak algılanarak yazının yeniden incelenmesi önem arz etmektedir.)

Yani sevgili blog, biz metropol insanları olarak çok büyük sıkıntı içindeyiz. Hem hangi yemek olduğumuzu tanımlayabilmek hususunda hem de hangi tabak olarak(iştah açıcı - ana yemek) tanımlandığımızı anlamak konusunda.

Doğu ve Batı arasındaki köprünün en göbeğindeki metropol çocukları olaran bizler içimizdeki Anadolu Çocuğu, Avrupa Enteli, Amerikan Conisi ve Japon Anime Karakteri boğuşmasının kurbanıyız...

Ama yine de ümitliyiz...zira(zira ne ki??) birinin iştah açısı-sindirim yardımcısı-ana yemeği olarak harcansak da zaman zaman, biliyoruz ki çorbasıdan makarnasına salatasından tatlısına birilerinin tüm gıda ihtiyacını karşılayabilecek besin değeri yüksek gıdalar haline gelibilecek durumdayız. O güne kadar bayatlayıp çürümezsek, hiçbir yemeğin başlı başına veremediği gerek fiziksel gerek ruhsal gustoyu ve tatmini sağlayacağız. Keep the Faith(Dinleyiniz Jon Bonjovi, aynı isimli albümden)

Bon apetit!!

Saygılarımla,

TRICREA
İleri İlişki Gastronomu(Ukalalığımı mazur görün:)

5 yorum:

  1. sevgili TRICREA,

    koskocaman harflerle yazılan nick'inizin ve her hecesinden umut damlayan satırlarınızın hastası ve de hayranıyız.. kendini risotto sanan imam bayıldı edasıyla takdirlerimi sunmak isterim.

    "ileri ilişki gastronomu" kimliğinize, "gerisin geri çelişki astronomu" titrimle cevap vermek istedim. uzmanlık alanlarımız örtüşmüyor, 'zira' sonsuzluğa uzanan iki paralel çizgi gibiler.. ammavelakin bu sizi anlamama ve satırlarınıza maruz kaldıkça için için kikirdeme engel teşkil edememiştir, bilmenizi isterim.

    fikirlerinize saygı duymakla birlikte, altını çizmek istediğim önemli bir nokta var:

    benim, GNP'nin göğsümü kabartan bir şekilde vurguladığı "çizgisine sadık" domates çorbası halet-i ruhiyemin referans noktası kendi kalbim olmakla birlikte; evrensel boyutta 'her bir başınalığa denk bir birliktelik olabileceği' önermesi, şu üzerinde yaşadığımız tostoparlak dünyanın geri kalanındaki 'kendi içindeki bir referans noktasına göreli olarak bir başına olan' pek çok çorbanın varlığını gözardı eder.

    demek istediğim: evet, şu anda bambaşka bir kıtanın bambaşka bir ülkesindeki bambaşka bir dilde bambaşka karmakarışık ifadelerle etrafındakilere birşeyler anlatmaya çalışan bir yabancı benim "ruhdaşım" olabilir, vefakat içinde yaşadığımız materyal dünyada ancak ve ancak fiziksel imkansızlıklarımızla sınırlıyız. mucizelerimiz edge, gprs veya sms teknolojisiyle vuku bulabilir ancak ruhlarımızı oradan buraya ışınlayamadıktan sonra.. yattığımız yerde tanımadığımız bir adamı özleyip durmuşuz, ne yazar? (içimin bütün küçük domatesleri pek hüzünlü an itibariyle..)

    diyeceğim odur ki, bugün bu hayatta çorbaysa bu kız çocuğu, yarın sabah yatağından kalktığında gününe bambaşka bir boyutta devam etme ihtimali yoksa ve de.. domates çorbasının dünya çapındaki göreli hiyerarşik haritasını aklımıza kazımanın anlamını sorguladım.

    yorumumu fazlaca uzattığımın ayırdındayım.. bana titrimi hakettiren bir gerçeğin altını çizerek sana veda etmek istiyorum TRICREA.

    öyle çelişik bir hayat ki bu süregelen, akvaryumumda beslediğim iki balığımdan biri öldüğünde bu hayattaki ilk gerçek kaybımı 4-5 yaşında yaşamış, günlerce ağlamıştım. gel gör ki hayallerimin ülkesi ingiltere'yi geçen sene ziyaret ettiğimde her bulduğum köşebaşı pub'da yediğim fish&chips'in hiçbirisi bana yıllar önce gözlerimdeki yaşları tüketen kara balığımı hatırlatmadı. konuyu astronomik bir boyuta da taşıyabilirim elbet, ancak o farklı bir comment'in konusu olacak bu gidişle.

    kıssadan hisse, çapraşık kimliklerimizle ilgili tespitine sonuna kadar katılıyorum. jeopolitik olarak çok anlamlı bir konumdayız ama tüm çabamız güzellik yarışmasındaki en seksi sarışının kendini tanıtma konuşmasındaki "dünya barışı.. çocuklar aç kalmasın ve herşey çok güzel olsun"dan öteye gidemiyor... ayrıca büyük resimdeki savaşı aşk ve sevgi kaybettiğinde biz de yenilmiş sayılacağız, aşikar.

    ps. hamburger yemeye ne zaman gidiyoruz?

    YanıtlaSil
  2. Hepiniz manyaksınız sevgili blog kardeşlerim ellerinizden öğerim

    YanıtlaSil
  3. Sevgili RS,

    Öncelikle yorumunuz için teşekkür ederim.

    Yorumunuza genel olarak katılmakla birlikte her zaman benimsediğim ve ömrümün sonuna kadar benimsemeyi temenni ettiğim "Dum Spiro Spero"(Nefes aldıkça umuyorum) felsefesiyle yorumunuzun bazı noktalarının karamsar bulduğumu bildirmek isterim.

    Öncelikle yazıdaki farklı ülkelerin ve farklı kültürlerin farklı bireyler olarak da algılanabileceğini belirtmek isterim.

    Ayrıca belirttiğim gibi ne olduğumuzu tanımlamakta yaşadığımız yanılgılardan kurtulana kadar Full Course Meal olmaktan uzak olduğumuzu tekrardan hatırlatırım.

    Bu çelişkiyi hepimiz gibi sizin de yaşadığınıza inanmaktayım. Yorumunuzun başında kendinizi risotto sanan bir imam bayıldı olarak tanımlamışsınız ve yorumunuzun devamında "domates çorbası halet-i ruhiyemin referans noktası kendi kalbim" ifadesini kullanmışsınız. Bu da sizi kendinizi DOMATES ÇORBASI HALET-İ RUHİYESİ İÇİNDE OLAN ve KENDİNİ RİSOTTO SANAN BİR İMAM BAYILDI yapar...

    Ayrıca şunu da belirtmeden geçemeyeceğim, bu savaş kaybedilebilecek bir savaş değil! bu savaşın dünya var oldukça var olmaya devam edeceğine inanıyorum... o yüzden size blogumun son kısmını tekrarlayarak veda ediyorum. KEEP THE FAITH.

    May the force be with us all...

    YanıtlaSil
  4. sanırım haklısın. benim perspektifimi biraz "distort" etmem gerekli yakın zamanda, gerçeklik payı ve potansiyeli pek az olan bu gibi şeylere inanıp içime ümit sızmasına izin verebilmem için.

    efendim blog'unuzda bir nokta daha var ki gözümden kaçtı sanılmasın, dokunmadan geçemicem.. işte sorum:

    doğru zamanda, doğru yerde olup yanlış insanla karşılaşmak mı; yoksa yanlış zamanda hiç de doğru olmayan bir yerde dopdoğru bir insanla tanışmak mı daha çok karın doyurur? öğünümün makarasıysa bu soru, kıymalı olsun da sarımsaklı yoğurtla yiyeyim isterim. yalancı mantı!

    (hayran olduğum bir adamdan alıntı yapmak gerekirse bu noktada: "don't hate the player, hate the game!")

    YanıtlaSil
  5. Naçizane bir yorum: "Rakı içiniz, rakı olunuz!"

    Rakı her coğrafya ve zaman düzleminde rakıdır. O yüzden rakı içiniz, rakı "ol"unuz. Rakı içmek tabiatiyle ve genelinde yemek yemeyi de içinde barındıran bir kavram olsa da bunu gavur gibi rakı içip bir şeyler yemek (wine & dine gibi) olarak adlandırmayız "hiçbir zaman".

    Rakı içilir ve yanında "bir şeyler" (balık, kebap, meze, beyaz leblebi vs. bkz:daha gider bu) yenilir ve bu hep böyledir. Yani rakı "içilir".

    Rakı insanı, neşeliyse neşelidir, hüzünlüyse hüzünlüdür, sıkılmışsa sıkılmış. Rakı bu yüzden "şeffaf" -renksiz- bir içkidir. İçenin rengini alır. Seyreltir ve çoğaltır kendini. Derdi seyreltir, neşeyi çoğaltır gibi yorumlanabilir basitçe. Ha "İçine su katınca beyaz oluyor ama bilader?" yorumunu yapacak sevgili arkadaşlarıma da muhabbeti sulandırmamalarını tavsiye eder, "iç açılırsın!" buyururum.

    Bu yüzden herhangi bir zamanda;

    Doğru yerde doğru insan: Baba bi rakı içelim, bak sana neler anlatıcam!

    Doğru yerde yanlış insan: Baba bi rakı içelim, sana neler anlatıcam bak!

    Yanlış yerde doğru insan: Baba bi rakı içelim, bak neler anlatıcam sana!

    Yanlış yerde yanlış insan: Baba bi rakı içelim, neler anlatıcam bak sana!

    Artık yanında ister makarna yersiniz, ister mantı, ister papalina, ister lüfer veya çipura, ister bibuçuk adana, yada "altlık" olarak önden bir çorba.. orasına ben karışamam..

    Cümleten sevgiler..

    YanıtlaSil