18 Ocak 2009 Pazar

gerçekle karşılaşma anları

"an" olmaktan öteye gitmeseler de.. bir ömürlük izler bırakırlar günümde, hem de her seferinde.


milyonlarcasından bir tanesi olan herhangi bir cocacola kutusunun kırmızısının ya da masada duruş şeklinin eski sevgiliyi anımsattığı rastgele ve olağan "flashback"ler değil kastettiğim.


bir kapı gıcırtısının, herhangi bir ayak sesinin, loş bir odadaki ufak bir tıkırtının anımsattıkları da değil. taze bir ayrılık acısının derin hüznü, hiç değil.


daha ziyade.. barıştıklarımızın, unuttuklarımızın, kabullendiklerimizin, bizi biz yapanların büyük birer parçası olan yaşanmışlıkların yeri gelip de canımızı yakmaya çalıştığı anlar. hep de bunu başarmanın sinsice bir yolunu bulan anlar..


geçenlerde bunlardan birini yaşadım, o kadar sıradan ve kamufle bir olaydı ki! gece gelip çattığında kafam yastıkla buluşunca farkettim ne kadar dokunduğunu..


istiklal caddesinde yürürken -ki bunu pek sık yapmam-, body shop'a girdim, dudaklarım çok çatlıyor diye şu dudak-çatlatmayan-şeylerden almak istedim. tabii ki içimdeki küçük tüketim toplumu cüceleri sağolsun, çıktığımda torbamda dudak-çatlatmayan-şeylerden fazlası vardı.. önemli olan torbamın içeriğinden ziyade, alışveriş sırası mağazadaki satıcıyla aramda geçen dialog. ne zamandır şu meşhur body shop "scrub"larını denemek istiyordum; bunlarla ilgili bir muhabbete girmiş bulunduk sevgili görevli ile... laf lafı açtı, pek tabii bana o scrub ile beraber bir de o keselenme işini gerçekleştirebilmem için eldiven şeklinde olan keselerden satma nonktasına geldi. fikri takdir etmediğimden değil, teknik imkansızlıklardan dolayı demiş bulundum ki "ama ben sırtımın heryerine yetişmem ki bununla kese yapmak için?" günümde iz bırakan cevabı yedim suratıma tokat gibi, suratında karnı tok bir gülümsemeyle: "eşinizden destek alacaksınız tabii." bitti mi sanıyorsunuz.. yanılmayın. o kadar kolay biter mi. acımasızca devam etti: "sizin gibi bir bayanın yalnız olduğunu hayal bile edemiyorum". sevgili mağaza görevlisinin cinsel tercihi her cümlesinin her kelimesine o denli yansıyor olmasaydı bana vahşice yazdığını bile düşünebilirdim ayaküstü ama heyhat!..


laylaylom alışverişimi tamamlayarak olay mahalini terk ettim pek tabii, torbamda bir dudak-çatlatmayan-şey, bir meşhur body shop scrub’ı (hindistan cevizlisinden), bir çift kese eldiveni (turuncu!), suratımda bir gülümseme (tatmin olmuş küçük tüketim toplumu cüceleri).


Sonra galiba sinemaya gittim.. çıkınca birşeyler yedim. Araya konuşmalar girdi, kalabalık, insanlar ve olaylar.. sonra eve döndüm. Gece geldi çattı, banyo vakti..


Sırtımı keseleyecek kimsem yok ki benim!.. Sırtım kirli gezeceğim bundan böyle, yalnızlığımın sırtıma yansıyacağını aklıma getirmezdim! Şu sapı olan sırt temizleme şeylerini ondan mı yapıyorlar acaba diye sordum kendime, benim gibi tek başına sırtını temizlemek zorunda kalan insanlar için!.. bu gibi pek çok saçma sapan fikirle boğuşmam sonrası anladım ki kendime sımsıkı sarılmak için iki koskocaman, upuzun kolum var!


Sonsuza kadar self servis..



Orta yaş krizi öncesi sıradan bir histeri silsilesini daha geride bıraktıktan sonra, Vicky Cristina Barcelona’yı izledim değerli blog ve sayın okurlar. Şiddetle tavsiye ediyorum, hele ki Bardem’i ve Cruz’u sevenlerdenseniz, çift olarak kesinlikle görülmeye değerler. Frida ayarında bir tat bıraktı bende, çok hoşuma gitti, tekrar tekrar izlemek isteyeceğim, hatta her seferinde gitmek gerek bu memlekete diye düşüneceğim; belki öyle bir aşk bulmaya, belki öyle bir aşkı bulmuşları yad etmeye.. kişisel “kronik tatminsizliğimin” köküne inememiş bir birey olarak çift olmaktan epey uzak olsam da, kollarım artık benimle barışık, hem sırtımın heryerine erişebiliyorum (:


Ayrıca body shop’ın dudak-çatlatmayan-şeyleri bir işe yaramıyor!

1 yorum:

  1. Bu yorumu yazınca önce onaya mı gidiyor anlamak için yazıyorum, ama yazı da fena değil. bende bu film üzerine konuşulacak çok şey olduğunu düşünürüm hep!

    YanıtlaSil